İslâm tarihinde kütüphaneler ilk zamanlar şahsi kütüphanelerden müteşekkildi. Daha sonrasında ise külliyelerin ve medreselerin zımnında inşa edildi. Sonrasında saraylarda, alimlerin ve istinsah ve cilt (teclid) işleriyle uğraşanların (verrâk) evlerinde bulunmaktaydı. Emevîler’in hilâfeti döneminde artık kütüphaneler tamamen hilâfet sarayından bir bölüm hâlini aldı. Bu kütüphaneler en büyük şöhretini babasından, dedesinden ve diğer halifelerden kalan eserleri de buraya katan halife Ömer b. Abdülaziz döneminde kazandı.
Emevîler döneminde sistemli bir hâl alan bu kütüphanelerin büyük kısmını Kurân ve sünnet ilimlerinde kaleme alınan eserler oluşturmaktaydı. Emevîler döneminden kalan ve dönemin en büyük kütüphanelerinden birisine sahip olan Emeviyye Camii’nin arşivinde muhafaza edilen yazmaların en önemlisi Hz. Osman (radıyallâhu anh) hatlı mushaftır.
Hilâfet Abbasîler’e geçtikten sonra kütüphanelerin sistematik serüveni daha da kaliteli bir hâl alarak devam etti. İlim nevileri arttıkça buna bağlı olarak koleksiyon sayısı da artıyordu. Ulaşan bazı rivayetler bize bu dönemde kütüphanelerin gelişimi ile alakalı önemli bilgiler vermektedir. Rivayet edildiğine göre, Ebû Amr b. el-Alâ (h. 207)’nın kitapları tavana kadar bütün evi doldurmuştu. Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî (h. 207)’nin 120 devenin taşıyabileceği kütüphanesini vardı. İshak b. İbrahim el-Mevsılî (h. 235)’nin hepsini semâ‘an (işitme yoluyla) aldığı 1.000 cüz kadar lügat kitabı vardı. İbrahim b. İshak el-Harbî (h. 285)’nin lügat ve ğarib edebiyatına dair 12.000 cüz kitabı vardı.
Hârûnürreşîd’in kurduğu ve Abbâsîler döneminin en önemli ilmî araştırmalarının yapıldığı Beytü’l-Hikme’nin aynı zamanda verrâk ve nâsihlere ev sahipliği yapan zengin bir kütüphanesi vardı. Halîfe Me’mûn döneminde tercüme faaliyetlerine verilen önemden dolayı burada Arapça dışındaki dillerde yazılmış kitaplar da bulunmaktaydı. Hilâfet merkezinin Bağdat’tan Sâmerrâ’ya kaymasından sonra da Beytü’l-Hikme en önemli araştırma merkezi olma vasfını kaybetmiş olsa da en önemli kütüphaneye sahip olma vasfını kaybetmemişti. Kütüphanedeki cilt sayısının ise 100.000’den fazla olduğu tahmin edilmektedir.[1]
Bu dönemde önemli devlet adamları ve alimlerin oluşturduğu birçok kütüphane vardı. Hârûnürreşîd’in veziri Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî dönemin en zengin kütüphanelerinden birine sahipti. Daha sonra gelen Türk asıllı Ebû Bekr es-Sûlî (h. 335) semâ‘an aldığı binlerce kitabı toplayıp tertip etti.
İslâm dünyasında kütüphanelerin zirve dönemini yaşamaya başladığı dönemde Selçuklu Sultanı Melikşah’ın veziri Nizâmülmülk’ün h. 459 yılında Bağdat’ta medreseyle birlikte kurduğu kütüphane, eserlerin talebelerin faydalanması ve sonraki kütüphanelere aktarımı konusunda büyük rol oynamıştır. Bağdat’ta daha sonra kurulan en önemli kütüphane ise Müstansır-billâh’ın h. 631 yılında kurduğu Müstansıriyye medresesinin kütüphanesidir.
Abbâsîler’in doğuda ilerlettiği kütüphane sistemi Batı’da Endülüs Emevîleri’nde görülmekteydi. II. Abdurrahman’ın oğlu Muhammed el-Ümevî döneminde başta saray kütüphanesi olmak üzere birçok kütüphanenin temelleri atıldı. Saray kütüphanesi III. Abdurrahman döneminde dünyanın en büyük kütüphaneleri arasına girdi. II. Hakem dönemindeki kütüphane doğudan satın alınan kitaplarla iyice genişletildi. Öyle ki 400.00 kitabın bulunduğu aktarılan bu kütüphanenin sadece şiir divanlarının özel fihristi 44 defterden oluşmaktaydı. Kütüphane’de Endülüslü alimlerin kitaplarının yanı sıra Irak, Şam, Mısır, Kuzey Afrika gibi ülkelerden yazma eserler bulunuyordu. II. Hakem’in emriyle bu dönemde alimler tarafından nüsha mukabelesi ve tashihler yapılıyordu.
Kütüphanelerin gelişim süreci Eyyûbîler döneminde de devam etti. Umumi kütüphanelerle birlikte özel kütüphane edinme geleneği de iyice yaygınlaşmıştı. Örneğin, Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin veziri olan el-Kâdî el-Fâdıl’ın 100.000 kadar yazma eseri olduğu söylenmektedir. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin doktoru olan Es‘ad b. Matran’ın özel nâsihleri bulunmaktaydı. Halep’te de Ebû Cerâde Kütüphanesi çok kıymetli yazma eserler barındırıyordu. Bunun yanında Zâhiriyye ve Şerefiyye medreselerinde de birer kütüphane bulunuyordu. Eyyûbîler döneminde Kahire’de de medreseler ve kütüphaneler kurulmuştu. Memlükler döneminde telif hareketinin hız kazanmasıyla birlikte birçok eser meydana gelmiş ve gelişen kütüphane kavramı daha da ileriye gitmiştir. Ancak Bâtınîler’in Bağdat’a girmesiyle birlikte birçok sünnî kaynak yakılmıştır. Memlük sultanlarından Melik Eşref Harem-i Şerif’te medrese ve kütüphane kurmuştur. Ancak buradaki eserlerin büyük kısmının ödünç alan kişiler tarafından kaybedildiği söylenmektedir. [2]
[1] el-Hatîb, Muhammed Accâc, Lemehât fi’l-Mektebe ve’l-Bahs ve’l-Mesâdir, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 2001, s. 39.
[2] ed-Duğaym, Mahmud es-Seyyid, Fihrisü’l-Mahtûtâti’l-Arabiyye ve’t-Türkiyye ve’l-Fârisiyye fî Mektebeti Râğıb Paşa, Sakîfetü’s-Safâ el-İlmiyye, 1. Baskı, 2016, 48-82.