İbâdât, muâmelât ve ukûbâtla alakalı ayetlerin tefsirini konu alan Ahkâmu’l-Kur’ân edebiyatı, literatürde önemli bir mevkii hâiz bulunmaktadır. Hicrî III. yy.dan itibaren husûsî tefsirlerin kaleme alınmaya başlanmasıyla İslâm hukukçuları da özellikle kendi ihtisas alanlarıyla taalluk eden ahkâm ayetlerinin tefsiri ile iştiğal etmiş ve bu sahada müstakil eserler telif etmişlerdir. Uygulama olarak ise fıkhî tefsir, tebyin görevi bulunan Hz. Peygamber ﷺ daha hayattayken başlamış bulunuyordu.
Ebû Bekr Ahmed b. Ali el-Cessâs (ö. 370/981), Bağdat’ta döneminin en mütebahhir Hanefî fakîhi kabul edilmiştir. Ebü’l-Hasan el-Kerhî (ö. 340/ 951)’nin en önemli talebesi olan Cessâs, hocasının vefatından sonra onun yerine geçerek Bağdat’ta ders vermiştir. Cessâs, Abbasîler’in merkezî kuvvetinin zayıfladığı, fakat genel anlamda ilmî seviyenin yüksek olduğu bir dönem olan IV. yy.da yaşamıştır. İbn Kemâl, onu tabakâtu’l-fukahâ’ taksîminde 4. sırada bulunan ashâb-ı tahrîcden saymakla birlikte fakihlerin çoğu onun en az 3. sırada bulunan müctehid fi’l-mes’eleden sayılması gerektiğini söylemişlerdir. Nitekim Ömer Nasuhi Bilmen’in deyimiyle ilmî eserleri buna şehâdet etmektedir.
Cessâs’ın Ahkâmu’l-Kur’ân‘ı, literatürün en eski kaynaklarından biri olup, edebiyata kazandırılan eserlere birçok noktada tesir etmiş bir tefsir olma niteliğine sahiptir. Üç ve beş cilt olarak basılmış (İstanbul, 1338; Beyrut 1994, 1985) olan eserin birçok kütüphanede yazma nüshası mevcuttur. Akıllara durgunluk verecek bir muhakeme ve muhafaza yetisine sahip olan Cessâs, bunu eserine de yansıtmıştır. Bu da onun yüzyıllarca Hanefîler tarafından rağbet görmesini sağlamıştır. Ayrıca Cessâs’ın İmam-ı Muhammed, et-Tahâvî, el-Hassâf, el-Kerhî gibi alimlerin metinlerine yazdığı şerhler onun ilimdeki tebahhurunun birer delilidir.
Müellif, muhteva ve metodu haysiyetiyle dirayet tefsiri edebiyatından addedilen eserinde fıkhî meseleler hakkında uzun uzadıya tetkiklerde bulunmuş, fukahânın o babdaki kavillerini ve istidlal ettikleri nasları senetleriyle birlikte zikretmiştir. Tefsirini İmam Şâfiî’nin Ahkâmu’l-Kur’ân‘ı gibi bazı kaynaklardan da yararlanarak telif eden Cessâs, yer yer bu kaynakların isimlerini zikretmekle birlikte genellikle sadece müellif isimlerini vermektedir.
Cessâs, eserinde sık sık hadislere yer vermekte, ilgili hadisleri konu ile alakalı bir başlık altında cem etmekte, bazen ayeti ayetle, bazen de hadisle tefsir etmektedir. Ayetlerde açıklanması gereken garip kelimelerin izahını yapmaktadır. Bazen kıraat farklılıklarına temas etmekte,yeri geldiğinde de muhtelifü’l-hadîs literatüründen konuşarak cem‘ ve telif, nesih ve tercih gibi metodları uygulamaktadır.
Eser, Kur’ân-ı Kerîm’in tertibine göre telif edilmiş olup sadece ahkâm ayetlerini tefsir etmektedir. Müellif, Hanefî mezhebinin delillerle savunmasını yaptığı eserinde yer yer mezhebine karşı istidlâl edilebilecek ayetlere de temas ederek muhtemel itirazları seddetmektedir.
Cessâs’ın eserinde dönemin meşhur sapık fırkalarından Cebriyye, Kaderiye, Haricîler, Müşebbihe, Haşviyye, Revâfiz ve İsmâiliyye gibilerini eleştirmesine rağmen Mutezile ile alâkalı müspet veya menfî bir şey söylememesi ve Ehl-i Sünnet ile Mutezile arasındaki usûl-i hamse, ru’yetullah, irâde-i ilâhiyye ve istitâat gibi kelâmî alâmet-i farikalarda itizalî görüşler benimsemesinden dolayı onun bir mutezilî olduğu söylenmekle birlikte, kendisinin mutezilî olmadığı, Mutezile’nin tabakât kitaplarında zikredilmesinin onların bir mezhep yüceltme taktiği olduğu da ileri sürülmektedir.
Ancak şu bir gerçek ki, Cessâs’ın Ahkâmu’l-Kur’ân’ında itizâlî görüşlere olan eğilimi açıkça görülmektedir. Örneğin, Cessâs “Allah fesâdı sevmez.” (Bakara, 2/205) ayetinin tefsirinde Mutezile’nin irade ve muhabbet fiillerindeki iddialarının aynısını sergilemektedir (I/396). Aynı şekilde “Bizim kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler.” (er-Ra’d, 13/22) ayet-i kerîmesinin tefsirinde haramın rızık olmadığı görüşünü dillendirmesi (I/29),“Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. “ (el-Bakara, 2/24) ayet-i kerîmesinin tefsirinde sarfe nazariyesine muvafık bir yorumda bulunması (I/34), “O’nu gözler idrak edemez.” (el-En’âm, 6/103) ayet-i kerîmesinin tefsirinde ru’yetullahı nefyetmesi (IV/169) ve “İnsanlara sihir ve Babil’de Harut, Marut adında iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı.” (el-Bakara, 2/102) ayet-i kerîmesinin tefsirinde sihrin hakikatinin olmadığını öne sürmesi (I/51) onun itizâl eğiliminin birer somut örneğidir.
Hanefîlerce fıkhî tefsir kitaplarının en önemlilerinden addedilen bu eser ilgi, muhafaza ve tahkik için mütehassısları beklemektedir.